17 Aralık 2015 Perşembe

Öğrenci





     Yıl 1966 ilk okula başlamanın vermiş olduğu heyecanı az çok hepimiz hatırlarız. Benimki bir başka heyecandı. Benden önce okula başlamış iki ablam vardı. Annem ve babamda benim okula başlamam bir heyecan yaratmamıştı yani. Onlar için okula başlamam olağan bir olaydı. O yıllarda okullarda pek fazla öğretmen bulunmuyordu her halde. Öğretmenimiz aynı zamanda okulun başöğretmeniydi. Ara sıra derse geliyor bizlere bir şeyler söylüyor bizde kendi başımıza yapmaya çalışıyorduk. Kimi sınıfta güreş tutuyor kimisi kavga ediyor kimisi şakalaşıyor gürültü had safhada. Bir gün öğretmen sınıfa girdi çok fazla gürültü yaptığımız için ben dahil beş altı kişi öğretmenin dayağının ne olduğunu iyice öğrenmiştik. Hayatımın en korkunç dayağıydı. Ellerim bacaklarım koptu sanmıştım.     

     O günden sonra okul benim için korkulacak bir yerdi hep öyle kaldı. Günler haftaları haftalar ayları kovaladı bazı arkadaşlarım okumayı öğrenmeye başlamışlar. Okumayı öğrenenlere öğretmen okuma kitabı veriyor. Sınıfın ekseriyeti okuma kitabı sahibi oldu. Okumayı öğrenemeyenlerin içindeydim ve hep böyle kalacağım korkusu beni daha korkutuyordu. Babam marangozdu okuma fişlerinin takılacağı bir düzenek için öğretmenimiz beni ve babamın ortağının oğlu olan arkadaşımı marangoz atölyesine gönderdi. Biz okuma fişlerinin takılacağı bir düzeneği getirince arkadaşım öğretmenden ikimiz için okuma kitabı istedi öğretmenimizde verdi. Ben eve okuma kitabıyla gidince babam, annem ve ablalarım benim okuyarak bu kitabı kazandığımı sandılar bende öyle bilinsin istedim ve sustum. Halbuki bende okuma adına tık yok beni gayrete getirecek hiç bir faaliyette yok. Öğretmenim dahil herkes kendi derdinde. Ben okumayı bilmiyorum. Bunun nasıl bir kompleks olduğunu bilemezsiniz. Bir gün benim okuyamadığımı öğretmenim fark etti. İşte o gün dayağın nelere kadir olduğunu bir kere daha öğrendim. Öğretmenim o kadar temiz bir dayak attı ki sınıfın önünde ertesi gün verdiği okuma parçasını nasıl okuduğumu hala inanamıyorum. Matematik, Hayat Bilgisi, Resim, Müzik bunlarla ilgili hatırımda hiç bir şey yok.

Böyle bir okul anım vardı okumak adına paylaşmak bu zaman nasipmiş.






8 Ağustos 2010 Pazar

Selamunaleyküm

Yıllardan Beri Yapmış Olduğum Blogcu
http://thares.blogcu.com/
Ziyaretlerinizi Bekliyorum

08 Ağustos 2010 Başlangıç Olsun

SİPAHİLER

Ben al atı seviyorum, al atın hali başka

Çıkıp geldim Edirne'den Bizans surları önüne

Korkum yok kafirden, korkum yok surdan

Yeter ki şahlansın al atlar altımızda

*****

Al atlara can kurban…

Ben kır atı seviyorum, kır atın hali başka

Kalkın binin kıratlara gaza vaktidir

Çekin kılıçları kından

*****

Bu şafak vakti, ilk safta kıratlarla beraber

Şimşek gibi geçeceğiz Sen Romen kapısından…

Ben yağız atı seviyorum, yağız atın hali başka

Girer rüyalarıma geceler boyu

*****

Ve kişner, şahlanır, eşinir yağız atlar

Gözlerimden alıp gider uykuyu…

Ben doru atı seviyorum, doru atın hali başka

Göreyim seni diyorum, aman diyorum

*****

Rüzgar gibi alıyoruz uzak mesafeleri sonra

Ter-Köpük içinde kalıyor doru at

İnip gözlerinden öpüyorum…

Al atlar, yağız atlar, kıratlar, doru atlar

*****

"At murattır" demişiz, gönül vermişiz size

Kara gözlü taylarınız uğur getirmiş

Bereket getirmiş evimize…

Al atlar, yağız atlar, kıratlar, doru atlar

*****

Anamızın yüzümüze okuyup üflediği

Nefesine benzer nefesleriniz.

Hep sizinle yazmışız en güzel destanları

Serhat türküleri olmuş nal sesleriniz…

Yavuz Bülent BAKİLER